YAPRAKTAN BESLENME
Gübre, tarımın önemli bir girdisi olup verim artışındaki yeri bütün diğer
girdilerin toplamına eşdeğerdir. Tarımda bitkisel üretimin önemli girdilerinden
olan gübre tüketimi giderek artmaktadır.
Ancak, bu artış ile beklenen düzeyde
üretim artışı sağlanamamaktadır.
Yer yer bilinçsiz ve dengesiz yapılan gübreleme
ile toprakların verimlilik dengesi bozulduğundan bu topraklarda yetiştirilen
bitkilerden elde edilen ürünün kalitesi de düşmektedir. Gübre tüketimi arttıkça
onun uygulama şekillerinde de gelişmeler olmaktadır. Bunlardan önemli bir tanesi
de yaprak gübreleridir.
Bitkilerde besin noksanlığında ortaya çıkan verim ve
kalite düşüklüğü her zaman topraktan yapılan gübreleme ile kısa sürede
giderilemediğinden yapraktan gübreleme ile giderilmeye çalışılmaktadır. Bitki
besinlerinin sıvı halde yaprağa püskürtülerek verilmesine “Yapraktan Gübreleme”;
bu amaçla kullanılan gübrelere de “Yaprak Gübreleri” adı verilmektedir.
Topraklarımızda genel olarak organik madde miktarı düşük, kil ve kireç kapsamı
yüksek, alkali reaksiyonlu olduğundan bitki besinlerinin alınması
güçleşmektedir.
Bu bakımdan yapraktan gübreleme ve yaprak gübrelerinin önemi
artmaktadır. Son yıllarda, gerek yurt dışında gerekse ülkemizde yaprak
gübrelerinin üretim ve tüketiminde hızlı bir gelişme görülmektedir.
Dünya nüfusunun gün geçtikçe artması gıda ihtiyacının hızlı artmasına sebep
olmaktadır.
Tarım alanlarının sınırlı olduğu dikkate alınırsa artan gıda maddesi
ihtiyacının birim alandan daha çok ürün elde ederek karşılanabileceği açıktır.
Topraktan bitkilerin kaldırdığı besin elementlerinin toprağa geri verilmesi
gerekir. Aksi halde toprak gittikçe verimsizleşecek ve elde edilen ürün gün
geçtikçe azalacaktır.
Genelde kalkınmakta olan ülkelerin toplam gıda üretimlerinin sadece küçük bir
oranı gübre kullanımına dayanır. Artan gıda ihtiyacımızı karşılamak için
üretimin herhangi bir yolla arttırılması gerekir.
Bu da inorganik gübre
kullanımıyla mümkün olmaktadır.
Gübreleme tohumun çimlenmesinden olgunluk devresinin sonuna kadar, bitki
tarafından topraktan sömürülen veya toprak üstü organları tarafından alınabilen
organik veya inorganik tabiatlı olan, bitkilerde gelişmeyi uyaran maddelere
“gübre”; bu maddelerin toprağa, gövdeye veya yapraklara verilmesine de
“gübreleme” denilmektedir (Zabunoğlu ve Karaçal, 1986).
Bitkiler temel beslenmelerini topraktan yaparlar. Ancak, bazı besin
elementlerinin toprakta bulunmaması veya yetersiz oranda bulunması, toprağın
yapısına bağlı olarak tamamen ya da kısmen bitkinin alamayacağı şekilde
tutuluyor olması ve özellikle kurak, yarı kurak bölgelerde topraktaki suyun
yetersizliği nedeniyle, bitkilerin besin elementlerini gereği kadar alamamaları
durumunda, yaprak gübreleri önemli destek sağlayabilmektedir.
İçeriklerinde
bitkiler için gereken besin elementlerinden biri ya da birkaçını bulunduran bu
gübreler, sıvı halde yapraklara püskürtülerek uygulanmaktadırlar, (Kacar ve
Katkat, 1999).
Bitkiler toprak üstü organları ve özellikle yaprakları aracılığıyla besin
elementlerini alarak beslenmelerine katkıda bulunurlar.
Bitkilerin toprak üstü organları bir yandan organik madde üretimi (fotosentez)
işlevini
yaparken, bir yandan da su ve suda çözünmüş organik ve inorganik maddelerle gaz
şeklindeki basın elementlerini (CO2, O2, SO2, NH3, NO2) absorbe ederler (Kaçar
ve ark. 2002).
İlk bakışta görünen bütün net avantajlarına ve ekonomik üstünlüğüne rağmen
gariptir ki uygulayıcılar yaprak gübrelerini şüphe ile karşılamaktadırlar. Bunun
pek çok nedeni vardır.
Sözgelişi yaprak gübreleri ucuz olmalarına karşın,
verimli topraklarda etkileri pek anlaşılamamaktadır.
Ayrıca yaprak gübreleri
genel olarak özel bir kullanım gerektirmektedir.
Bu da bölgesel özelliklere,
iklime, toprağın işlenişine, bitkinin büyüme aşamasına, zamana ve diğer
faktörlere göre belirlenmelidir.
Bilimsel olarak, günümüzde yaprak gübrelerinin verime ve kaliteye olan olumlu
etkinliği kolayca ispatlanabilmektedir.
Ancak yaprak gübrelerinin tarıma
uyarlanması için özel durumlara göre araştırmalar ve uygulamalar yapılmalı ve
etkin kullanım için gerekli olanlar üreticinin bilgisine sunulmalıdır. Yaprak
gübre uygulaması en yararlı şekilde yapıldığında kullanımında artış sağlanacak
ve yaygınlaşabilecektir (Aktaş, 1996).
YAPRAK GÜBRELERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
Yaprak gübrelemesi tarihsel süreç içerisinde eskiden beri yapıla gelen bir
uygulamadır. Fransa’da yapılan bir uygulamada 1844 yılında demir sülfat yaprak
gübrelemesinde kullanılmıştır ve kloroza karşı başarı sağlanmıştır. Suyun
yapraklar tarafından absorbsiyonu konusu 1676 “Mariotte” tarafından
açıklanmıştır (Mariotte, 1676).
Ancak bu konu yüzyılımızda “Wetsel” tarafından deneysel olarak kanıtlanana kadar
karanlıkta kalmıştır. 1877’de ise “Böhm” çözünmüş mineral tuzların (Örneğin;
kalsiyum) yaprak tarafından absorbe edildiğini ve metabolizmada kullanıldığını
belirtmektedir (Böhm, 1877).
20. yüzyılın başında ise “Hiltner” yaprakların dışarıdan madde alması olayına
ilk bilimsel kanıtları getirmiştir. Hiltner, hardal bitkisini potasyumsuz besin
çözeltisine koymuş ve bitkinin yapraklarını KCl çözeltisi uygulamıştır. Daha
sonra ve çiçek, meyve tohumda potasyum iyonları tespit etmiştir (Hiltner, 1909;
Hiltner, 1912).
1916’da Havai’de “Johnson” demir eksikliğine bağlı klorozlu ananas bitkilerine
demir sülfat solüsyonunu püskürtmüş ve bitkinin bir süre sonra tekrar yeşil renk
aldığını gözlemlemiştir, (Johnson, 1916). Bu başarı Amerika’daki çiftçileri
1920’lerde yapraktan gübre uygulamaya teşvik etmiştir.
Ancak bilim adamları yapraktan herbisit ve pestisit uygulamalarının 1940’lardaki
başarılı sonuçlarından sonra bile bu konu ile ilgilenmemişlerdir, (Franke,
1985). Bu gün bile yapraktan gübreleme konusunda pek çok araştırılmamış nokta
bulunmaktadır.
Wittwer ve arkadaşlarının yapmış olduğu araştırmaya göre, Bitkilerin yapraktan
beslenme çalışmalarının 1844 yılında başladığını ve günümüze dek artarak devam
ettiğini; bu konudaki çalışmaların 1938 yılından sonra radyoizotopların tarımsal
alanda kullanılmaya başlaması ile daha etkili olarak yürütüldüğünü
belirtmişlerdir. Yapraklara yapılan azot, fosfor, potasyum ve kalsiyum
uygulamalarının bitkinin büyümesinde çok etkili olduğunu, ayrıca birçok bitkide
çinko, mangan, bakır, bor ve
molibden noksanlıklarının giderilmesinde bu elementlerin suda çözünebilen
tuzlarının yapraklara püskürtülerek verilmesinin etkin olduğunu bildirmişlerdir
(Wittwer ve ark., 1963).
BİTKİ YAPRAKLARIYLA BESİN ELEMENTLERİNİN ALINMA MEKANİZMASI
Maddelerin yapraktan alımında bu geçiş stomaların boşluklarında cereyan
etmediğinden toplam alınım yaprak yüzeyleri yardımıyla gerçekleşmekte ve üç
aşamada gösterilebilmektedir.
• Kutikula’nın aşılması
• Hücre duvarından geçiş
• Plazmalemma’nın yarı geçirgen plazma membranından aktif cereyan eden bir süreç
ile maddenin hücreye kazandırılması.
ilk iki aşama strüktürel bir sorun olarak incelenmelidir. Burada, bir tarafta
epidermisin
dış duvarını örten yeknesak poren içermeyen kutikula tabakası öte yandan hücre
duvarı ele alınmalıdır. Hücre duvarı ve bunun kutikulası strüktürel yapı olarak
çok farklı, çeşitli ve karmaşık durum göstermektedir. Bu nedenle de, hücre
duvarı yapısının genel olarak geçerli olabilecek şematik çizimi mümkün
olamamaktadır.
Bununla beraber hücrenin, hücre duvarına en yakın kısmı olan lümenin büyük bir
bölümünün selülozdan oluştuğu; pektin, kütin ve balmumu kapsayan kutikulanın ise
çoğunlukla kütinden oluştuğu bilinmektedir. Kimi durumlarda kutikula, hücre
duvarı üzerinde keskin sınırları olan bir tabaka halinde bulunurken, kimi hücre
duvarlarında kendi kutikulası ile selüloz duvarlarının arasına farklı
kalınlıklarda kutikular tabakalar halinde sıkışmış şekillerde yer
alabilmektedir. Bu tabaka gerek kütin gerekse pektin ve selüloz içermekte çoğu
kez lamel tabakaları gibi bir yapı göstermektedir (Alpaslan, 2000).
Kutikulada ise suyun geçişi sırasında balmumu tabakası kutikuladan daha fazla
olarak su geçişini engellemektedir yani solüsyonun damlaları yüzeyle temas
kuramamakta ve yüzeyden kaymakta dolayısıyla yapraktan beslenme mümkün
olamamaktadır. Bu aşamada denebilir ki epidermis, stoma tarafından yarılmakta ve
açılan yarıklardan (150-3000 cm2) püskürtülen solüsyon için geçiş imkanı ortaya
çıkmaktadır. Ancak atrium duvarlarının, merkez çekirdeğin ve hava boşluklarının
devamlı inatçı bir kutikula ile korunduğu da göz önüne alınmalıdır. Bazı
otoriteler hücre arası boşlukların lipoid filmler ile kaplı olduğunu
belirtmektedirler. Ancak kütin yüksek bir yüzey gerilimi sağlamakta ve bu da su
ve sulu çözeltilerin ıslatmasını önlemektedir. Yani damlalar stoma yarıklarına
girememektedirler ayrıca bu boşluklar yüksek basınç olmadan suyun yerine
geçemeyecekleri şekilde gazla doldurulurlar.
Büyük sayılarına rağmen bu stomal boşluklar solüsyon için bir geçiş yolu
sayılmazlar. Bu nedenle püskürtülen solüsyonun epidermis hücrelerin
kutikulalarına doğru emildiği varsayılmaktadır. Eğer damlaların kutikulayı belli
bir genişliğe kadar ıslattığını varsayarsak bu durumda geçişi engelleyen bir iç
bariyer söz konusudur. Prensip olarak kutikulalarda su alışverişi mevcut
olduğuna göre çözülmüş maddelerin de belli bir sınıra kadar geçmeleri
gerekmektedir (Alpaslan, 2000).
Her şeye karşın bu küçük çaplı boşluklar çözülmüş maddelerin kutikuladan
geçişine izin vermektedir. Püskürtülerek uygulanan çeşitli bitki besin
elementlerinin absorbsiyon hız ve mekanizmaları izotop tekniği uygulanarak
duyarlı bir şekilde belirlenebilmektedir. Radyo izotoplarla etiketlenmiş bitki
besin elementleri püskürtülerek uygulandıktan sonra yaprak diskleri üzerinde
yapılan analizlerle absorbsiyon durumu saptanmaktadır (Kacar ve ark, 2002).
Kutikulanın bu rölatif geçirgenliğinden, çözünmüş maddelerin hücre duvarına,
kütin
tabakasını aşarak ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu alışveriş için bir konsantrasyon
ivmesi gereklidir yani bu mekanizma difüzyon temeline dayandırılmaktadır.
Yapraktan gübrelemede besin maddelerinin alımında, bitki öz suyundaki madde
konsantrasyonunun, püskürtülen besin maddeleri konsantrasyonu ile difüzyon yolu
ile dengelenmesi esas olmaktadır.
Bitki besin elementlerinin biyolojik membranlardan taşınması (aktif taşıma)
konusundaki görüşlere göre, iyonların başlangıçta belli bir taşıyıcıya bağlanmış
olmaları gerekmektedir. Henüz kesin bir bulgu olmamakla beraber bu taşıyıcıların
protein molekülleri olması ihtimali yüksektir. Olasılıkla, bunların bir halka
halinde iyonları çevreleyip taşıdıkları düşünüldüğünde bu proteinler “tünel
protein” olarak adlandırılır. Bu moleküllerin enerji olarak köklerdeki
absorbsiyonda da kullanılan
A.T.P. enerjisini kullandıkları sanılmaktadır.
Protein molekülü bağlar çözüldüğünde iyonu serbest bırakır ve iyon böylece
rahatça
stoplazmaya difüze olur (Aktaş, 1996).
Yaprak hücreleri tarafından bitki besin elementlerinin alınım mekanizması, kök
hücre-
leri tarafından bitki besin elementlerinin alınım mekanizması ile temelde
özdeştir. Kök hücreleri gibi yaprak hücreleri de bitki besin elementlerinin
alınımında apoplast yolunun göreceli olarak daha fazla kullanırlar (Kacar ve
ark., 2002).
BESİN MADDELERİNİN ALINMA HIZI
Yaprak gübrelemesinin etkili olmasında, uygulanan besin maddelerinin alınma
hızları etkilidir. Burada elde edilen sonuçların kıyaslanması ve bu sonuçların
pratikte uygulanabilirlikleri önem kazanmaktadır. Böylece söz gelişi bir yanda
çok az miktarda amid azotunun alınması, gelişmeyi hızla arttırırken öte yandan
fosfor taşıyıcılarının alınma hızlarına ilişkin bilgiler etkili yaprak
gübrelemenin gelişmesinde önem kazanmaktadır.
Çoğu katyonların alınma hızları anyonlara oranla daha yüksek olmaktadır. Ancak
alınma hızı bitki çeşidine ve yaşına göre de çok farklılık göstermektedir. Söz
gelişi yulafın, fosfor ve potasyumun azota oranla daha iyi aldığı belirlenmiştir
(Sağlam, 2005).
Yaprak gübrelerinin püskürtülerek uygulanmasından sonra, saatle belirlenen çok
kısa bir sürede (Çizelge1) bitkide renk değişimleri görülür ancak renk
değişikliklerinde olumlu gelişmeler ürün miktarı üzerinde her zaman olumlu yönde
etkisini göstermeyebilir. Bununla beraber, çoğu kez ürünün niteliği üzerinde
olumlu etkisi ise görülür, (Kacar,1986).
Püskürtülerek uygulanan bitki besin maddelerinin etkileri, toprağa verilen bitki
besin maddelerine oranla çok daha çabuk görülür. O nedenle yaprak gübreleri
bitkilerde
vejetatif gelişme ile meyve oluşturma arasındaki dengenin sağlanmasına önemli
ölçüde yardımcı olur.
YAPRAKTAN BESİN ABSORBSİYONUNU ETKİLEYEN İÇ VE DIŞ FAKTÖRLER
Yapraktan besin absorbsiyonu, köklerde olduğu gibi çözeltinin iyon
konsantrasyonu,
iyon değerliği, sıcaklık gibi bir takım dış faktörlerle bitkinin metobolik
aktivitesi gibi iç
faktörlerin etkisi altında cereyan eder. Aynı iyon konsantrasyonuna sahip
çözeltilerin
uygulandığı yaprakların yapabildiği absorbsiyon, köklere oranla çok daha
düşüktür.
Çünkü kutikula tabakası çözünmüş maddelerin absorbsiyon bölgeleri olan
plazma-membranlarına difüzyonunu sınırlandırır. Kutikula tabakasının kalınlığı
bitki türlerine göre oldukça farklıdır ve aynı zamanda çevresel faktörlerden de
etkilenir. Özellikle gölge ve güneşte yetişen bitkilerde bu durum açık bir
şekilde görülür (Aktaş, 1996).
Bitkilerin beslenme durumları da yapraklardan besin absorbsiyonunu etkileyen
önemli bir faktördür. Belli bir besin elementinin köklerden yeterli düzeyde
alabilen bir
bitkinin yapraklarına püskürtülen besin çözeltisinden aynı besin maddesinin
absorbsiyonu oldukça düşük seviyelerde cereyan eder. Buna karşılık noksan
düzeyde olan bir besin maddesinin yapraklardan absorbsiyonu üst seviyelerde
gerçekleşir. Noksanlık durumunda, yapraklar vasıtasıyla absorbe edilen bir
besinin diğer organlara taşınması da daha kolay olmaktadır (Aktaş, 1996).
Bitki besin maddelerinin yapraklar vasıtasıyla absorbsiyonu, yaprağın yaşına
göre de değişebilmekte ve genellikle yaşlı yapraklardan absorbsiyon, genç
yapraklara göre daha düşük olmaktadır. Bu olayın çeşitli nedenleri vardır.
Metabolik aktivitedeki gerileme, kutikula tabakasının kalınlaşması, yaprak
hücrelerine besin temin eden apoplastlarda besin iyonları miktarının yükselmesi
bu nedenlerden bazılarıdır.