Botanik - tohumların dayanıklılığı ve dağıtımı
Her bitki yaşadığı bölgedeki iklim koşullarına uygun bir tasarıma ve özelliklere
sahiptir. Örneğin; kurak bölgelerdeki bitkilerde var olan özellikler diğer
türlerde yoktur.
Bu nedenle çöllerden alınan bir bitkinin kutuplarda ya da
tropikal ormanlarda, tropikal ormanlardan alınan bir bitkininse kutuplarda ya da
çöllerde yaşaması beklenemez.
Çünkü tropikal bölgelerdeki bitkilerin bütün yapıları -yapraklarının
büyüklükleri, tohumlarının dayanıklılık özellikleri vs.- bu bölge şartlarına
uygundur.
Kutup bölgelerinde yetişen bitkilerin özellikleri ise kutup şartlarına
uygundur.
Ancak bazı bitkiler, beklenmedik şekilde ortaya çıkan zorlu şartlara karşı da
son derece dayanıklılık gösterirler.
Aşırı sıcak hava, kuraklık ya da aksine
şiddetli yağmur ve soğuk bitkilerin dayanıklı olmalarını gerektiren
şartlardandır.
Bu gibi beklenmedik durumlarla karşı karşıya kalan bazı
bitkiler ise bir çeşit uyku durumuna geçerek dayanıklılık gösterirler.
Suda
yaşayan bir bitkinin çölde, kurak iklimde yaşayan bir bitkinin tropiklerde
yaşaması imkansızdır.
Tohumlardaki uyku durumu
Bitkilerin fazla bilinmeyen özelliklerinden bir tanesi yukarıda söz ettiğimiz
gibi bazı bitki türlerine ait tohumların çok zor koşullara dayanıklı
olmalarıdır.
Söz konusu tohumlar zor şartların oluştuğu dönemlerde bilinçli bir
şekilde metabolizma faaliyetlerini azaltarak yani bir anlamda uykuya geçerek
daha dayanıklı olurlar.
Uyku olayı ilk etap olan kurutma aşaması ile başlar. Tohum, sahip olduğu suyu
dokularından kaybederek uykuya dalar.
Canlı bitki dokuları % 90 ila % 95
arasında su içerirken, uykudaki tohumların dokuları % 5 veya en fazla % 15 gibi
su içerir.
Bu işlem belirli bir sıralama ile genetik kontrol altında geçekleştirilir.
Bu
işlemin gerçekleştirilmesinde başlıca etken absisik asit adlı bir hormondur.
Bu
hormon bitki büyümesini engelleyen hormonlardan biridir.
Bu hormonun varlığı sayesinde tohum içinde fonksiyonlar yavaşlar. Uyku
durumundaki bir tohumun hücrelerinde, solunum çok azalır, ne beslenme ne de
büyüme olmaz.
On yıllarca hatta yüzyıllarca uyku durumunda kalan ve sonra
filizlenen tohumlar vardır.
Bu uyku durumu bitkilerin soylarını sürdürmeleri açısından son derece önemlidir.
Bitkiler hep aynı yerde bulundukları için zor koşullarda yaşamlarını
sürdürebilmelerini sağlayan böyle bir mekanizmanın varlığı zorunludur.
Peki bu derece önemli olan bu özellik nasıl ortaya çıkmıştır? Şartlar kötüye
gittiğinde bitki tohumları nasıl olup da bulundukları yerde yani toprağın
altında bundan haberdar olmakta ve önlem almaktadırlar?
Bir tohumun ne gözleri, ne saati, ne de sinir sistemi mevcuttur. Bu durumda
bitki uyanma vaktinin geldiğini nasıl hesaplamaktadır?
Evrimciler bazı
bitkilerin zor koşullarda yaşamalarını sağlayan bu özelliklere sahip olmalarına
"Bitkiler istenilmeyen dönemlerde yaşamlarını garantiye almak için mekanizmalar
geliştirmişlerdir" gibi cümlelerle açıklama getirmeye çalışırlar.
Ancak bu, düşünüldüğünde hiçbir anlam ifade etmeyen bir cümledir. Çünkü tahta
bir gövdeden, yeşil yapraklardan, çiçeklerden, köklerden oluşan bir ağacın ya da
bir çiçeğin kendisi adına böyle bir ihtiyaç hissetmesi ve düşünmesi, tohumunun
uykuya geçmesini sağlayacak bir sistemi keşfetmesi, bu mekanizmayı kendi içinde
kurması, sonra da bunun için gerekli olan genetik bilgiyi kodlayarak bunu
hücrelerine yerleştirmesi ve bu bilgiyi gelecek nesillere aktarması elbette ki
mümkün değildir.
Böyle bir iddia bilimsellikten olduğu kadar akılcılıktan da uzaktır.
Evrimcilerin bu konuda anlattıkları bir başka hikaye ise şöyledir: "Evrim
süresince, her bir bitki türü çevre koşullarına ait verileri ustalıkla elde etti
ve zihnine yerleştirdi. Bu bilgiler konsantre edilerek genetik materyalinin
içerisine kodlandı.
Tohumlar, mevsimlerin ardarda geldiğini, toprağın cinsini ve kalitesini, bir
akarsuyun yakın olup olmadığını, etrafında rakip türlerin var olup olmadığını,
ortaya çıkan boş bir alanın varlığını 'tanıma' yeteneğine sahip oldular.
"Yukarıdaki ifadeler biraz düşünüldüğünde bunların da son derece mantıksız
varsayımlar olduğu rahatça anlaşılacaktır.
Bir bitkinin zihni yoktur ki,
çevresindeki verileri "zihnine yerleştirsin"! Veya bir bitki, sahip olduğu
genetik materyalden haberdar değildir ki, buna yeni bilgiler eklesin.
Aynı
şekilde bitki akıl ve şuur sahibi bir varlık değildir ki, çevresini "tanıma
yeteneğine" sahip olsun!
Bunların tümü bitkilerin Allah tarafından yaratılmış olduğunu kabul etmek
istemeyen evrimcilerin gerçek dışı masallarından ibarettir.
Evrimcilerin
iddialarının tutarsızlığının başka bir yönü daha vardır.
Evrimciler, bitkilerin,
özelliklerini zaman içinde gelişen tesadüfi değişimlerle kazandıklarını iddia
ederler.
Bu iddiaya göre, bitkilerin uzun yıllar süren uyuyabilme özelliğini
kazanabilmeleri için de aradan yüzbinlerce, milyonlarca hatta yüzlerce milyon
yıl geçmiş olması, bitkilerin olumsuz koşullara dayanarak bu kadar uzun yıllar
boyunca beklemiş olmaları gerekmektedir.
Ancak bitkiler böyle bir zorluğa dayanamazlar. Tohum çimlenmeye başladıktan
sonra şartlar olumsuzsa yaşamını sürdüremez ve bu da o bitkinin soyunun
tükenmesi demektir.
Böyle bir durumda kötü şartlarla karşılaşan ilk tohuma,
uyuma yeteneğini kazandıracak olağanüstü bir tesadüfün (buna mucize demek daha
doğru olur) meydana gelmiş olması gerekir.
Bunun hiçbir şekilde mümkün olmayacağı, evrimcilerin tek alternatif olarak öne
sürdükleri tesadüflerin değil yüz milyonlarca, trilyon kere trilyon yıl beklense
de bir bitkinin genetik şifresine yeni bir bilgi ekleyemeyeceği, tohumlara uyuma
özelliğini ya da başka herhangi bir özelliği kazandıramayacakları sağduyu sahibi
her insan için açıktır.
Su geçirmez mantosuna bürünmüş haldeki embriyon bazen ana bitkiden çok uzaklara
kadar gidebilir.
Bütün bu seyahati süresince tohum uyku halinde kalır.
At
kestanelerini ve soya fasulyelerini buna örnek olarak verebiliriz.Tohum
ulaşacağı yere vardığında bile uyku durumu aylar boyunca sürebilir. Ancak bu
anlamsız bir bekleyiş değildir.
"Uyku hali" denilen bu olay çok temel bir ihtiyaçtır ve kompleks işlemlerle
gerçekleşmektedir. Bu dinlenme, yeşermenin en elverişli zamanda ve doğru yerde
başlatılması için uygulamaya sokulan bir stratejidir.
Çünkü filizlenme olayı bir defa başladığında artık geriye dönüş mümkün değildir.
Eğer dış şartlar olumsuzsa genç ve narin filizler bunlardan çok fazla
etkilenecek ve varlıklarını sürdüremeyeceklerdir. Tohumlardaki uyku durumu bu
riski ortadan kaldırmaktadır.