Botanik tarihi
Bugünkü sistematik botanik adına yaşanan en büyük ilerlemeler, 20. yüzyılın
ikinci yarısında meydana gelmiştir.
O dönemlerin kötü koşulları ve maddi
sıkıntılarına rağmen, dünyanın bir çok yerindeki çok sayıda flora yazarı, önemli
çalışmalar başlatmış ve bu konuda büyük adımlar atmışlardır.
Dünya tarihinde, bilinen ilk Flora yayınları, küçük bir alanda yetişen
bitkilerin isim listesinden bile daha dar kapsamlıydı. Bugün ise, en iyi ve
modern çalışmalar içerik olarak sub-monografiktir.
1950 ve 1960’lı yıllarda G.B.
Asya’nın çeşitli bölgelerinde birkaç Flora projesi başlatılmış, bu çalışmaların
durumu ve ilerleyişi devamlı olarak takip edilmiş vebölgeler tekrar tekrar
incelenmiştir.
Bu araştırmalar, Floristik bir çalışmadan elde edilecek bilgilerin
geliştirilmesi ve üzerine yeni bilgilerin eklenmesi için yerel botanikçilere
ihtiyaç duyulduğunu göstermiştir.
Çünkü bir bölgenin floristik açıdan tam olarak
ortaya konması çalışmaların sürekliliğine bağlıdır. Bu çok uzun bir zaman
alabilir.
Devamlılığı olmayan ve kısa süreli çalışmalarla bir bölgeye ait sağlıklı bir
floristik tanımlama yapılamaz, dolayısıyla tam olarak ortaya konmuş bir çalışma,
o bölgede sürekli araştırmalarda bulunan yerel botanikçilerin varlığına
bağlıdır.
Botaniğin çok geniş bir bilim dalı olduğu ve bir bütün olarak değerlendirilmesi
gerektiği düşünülürse, Floristik çalışmalar, botaniğin ne tamamı olarak ne de
botanik bilimi içinde küçük bir ayrıntı olarak ele alınmalıdır.
Aslında bu
çalışmalar, botaniğin vazgeçilmez bir parçası şeklinde düşünülmelidir.
İLK FLORALAR
Güney Batı Asya’nın bugünkü durumu hakkında konuşmaya başlamadan önce,
konuşulması gereken diğer bir nokta ise, Flora terimi ile temsil edilmiş olsun
yada olmasın, genel Flora yazımının kökeni ve bilinen en eski Flora
çalışmalarının durumu olacaktır.
En eski Floristik çalışmalar hakkında bilgi edinmek, bu çalışmaları bugün için
ortaya koymak, oldukça zor bir iştir. Konuyla ilgili bilinen en eski kayıtlar,
16. yüzyılın ikinci yarısına aittir.
O dönemde bilimsel bir Flora çalışması diye nitelendirilebilecek uğraşılar,
sınırları belli bir bölgedeki bir veya birkaç çeşit bitki türü hakkında yazılmış
bir botanik rehberi olmaktan daha ileri gidememiştir.
Bu bilgilere ise,
Deutchman Corolus Clusinius’un o tarihlerde yapmış olduğu çalışmalardan elde
edilmiştir.
Clusinus’un yazdığı iki eserden ilki, 1567 yılında İspanya ve
Portekiz’e ilk Flora çalışmalarıdır ve bu ülkelere 1563, 1565 yıllarında yaptığı
kısa seyahatleri sonucu ortaya çıkmıştır.
Diğer eseri ise 1583 de yayınlanmış
Avusturya ve Macaristan bölgelerinin çevrelerine ait olan Flora çalışmalarını
içermektedir.
Bu yayında sadece doğal olarak yetişen türlerden bahsedilmemiş,
aynı zamanda Tulipa, Lilum, Fritillaria gibi ornomentallerden hatta Amerika
kökenli Solanum ve Mirabilis gibi birkaç türden daha bahsedilmiştir.
Yapılan çalışmalarda, tam ve kesin lokalite bildirimi ve diskripsiyon hatalarını
önlemek amacıyla Clisinus, Floristik çalışmalara bir standart getirmeye çalışmış
ve bunun için uzun yıllar uğraş vermiştir.
Stafleu (1967) Clusinus’un bu
çalışmalarının dikkate değer ve takdir edilir cinsten olduğunu aktarmıştır.
Clusinus, bu iki eserinde de Flora terimini ne başlık ne de başka bir şekilde
kullanmıştır.
Ama bu çalışmalar, kökeni 500 yıl önceye dayanan Flora yazımının
başlangıcı ve menşeidir.
Aynı zamanda ise bilimsel birer Flora çalışması
olduklarına kuşku yoktur.
Daha önce dediğimiz gibi, bilinen en eski Botanik rehberinin ve Floristik
çalışmaların tespit edilip ortaya konması çok zordur.
Aynı şekilde eserlerinde
Flora terimini ilk kimin kullandığı da bilinmesi zor olan bir diğer konudur.
1647 yılında Flora Dannica adlı eseri yayınlanan Simon Pauli’nin Flora terimini
ilk kullanan botanikçi olduğu ileri sürülmektedir.
Bundan sonra ise İsveçli ünlü tabiat bilgini olan Karl Von Linneaus zamanına
kadar Flora terimi ile temsil edilen pek çok eser yayınlanmıştır.
Almanya’nın
Jena bölgesi için yayınlanmış olan, Ruppius’un yazdığı Flora Jenesis (1718),
ayrıca Bryne’nin yazdığı Flora Capensis (1724-G. Afrika) bunlara örnek olarak
verilebilir.
Flora Capensis tam bir Floristik çalışmadan ziyade bitki
koleksiyonu şeklinde hazırlanmıştır.
Bunların dışında, gerçek Floristik çalışmaları içeren modern botaniğin bir çok
bölümüne ait ilk çalışmaları başlatan kişinin Linneaus olduğu bilinmektedir ve
O, dönemin botanik üzerine çalışanları arasında en mükemmel olanıdır.
1737’de
Linneaus’un yazdığı Flora Lapponica adlı eser, Flora yazımında bir dönüm noktası
olarak kabul edilmektedir. Species Plantarum adlı eserinde nomenklatür
kullanılmış ve türler binomial olarak adlandırılmıştır.
İçeriği ise nispeten
moderndir. Synonimler ve habitat detayları verilmiş ayrıca Cryptogamlardan da
bahsedilmiştir.
Belli bir alanda yayılış gösteren bitki topluluklarını ifade eden flora terimi
ile Floristik çalışmalar sonucu oluşturulan eserleri ve kitapları ifade eden
Flora terimi arasında bir ayırım yapmak istenirse, durumu aydınlığa kavuşturmak
açısından, yayınlanan kitaplar ve eserler için “F” harfi, bitki topluluklarını
ifade içinde “f” kullanılmalıdır. Böyle bir düzenleme yapıldığında aradaki farkı
ayırt etme bakımından bu durum günümüz botanikçilerine oldukça faydalı
olacaktır.
Flora kelimesi “Çiçeklerin Romalı Tanrıçası (Roman Goddes of
Flowers)” adından türemiştir.
İlk botanikçiler doğal ve kültür bitkileri arasında, bugün yapıldığı gibi bir
ayırıma gitmemişler ve bitkilerin tamamını göz önüne almışlardır.
Onlara göre bu
iki bitki gurubu, birbirlerinin ayrılmaz birer parçasıydı. Thornton’un yazdığı
Floranın Mabedi (The Temple of The Flora ) adlı eser çok sonra post-Linneaus’un
en güzel örneklerinden biri olmuştur (Linneaus’a ait olan Sexual Sistem’in yeni
örneklerinin resmedildiği levhalar). Linneaus hayatayken ve daha sonraki
dönemlerde Floristik çalışma, eser yazımı ve yayınlanmasında önemli ölçüde artış
olmuştur.
Britanya’da gerçekleştirilen ilk Floristik çalışmalar ve yine Avrupa’da yapılan
en eski ve temel bir çok çalışmanın kökeni de bu döneme dayanmaktadır.
Britanya
Florasının kökeni 200 yıl önceye yada daha eskilere dayanmaktadır. Bu 200 yıl
boyunca daha önce yapılmış veya şuan yapılmakta olan bir çok çalışma vardır.
Çalışmalar devam etmektedir ve bulunan her yeni bilgi eskilere eklenmektedir ve
şu durumda son söz hala söylenmemiştir.
Her ne kadar, geçmişten günümüze kadar yapılmış ve yayınlanmış olan Floristik
çalışmaları düzenleyip sınıflamak ve bir sıraya sokmak taksonomik açıdan zor bir
durum ortaya çıkarsa da (bu çalışmaların sırası ve düzeni yavaş yavaş birbirine
karışmaktadır.) bu konuda 3 ana ve esas dönem kabul etmek gerekir.
Bunlar
Linneaus öncesi dönem, Linneaus’un yaşadığı dönem (Victorian dönemi 1850’lerden
yüzyılın sonuna kadar olan dönemi içerir.) ve şuan ki Floristik dönem( içinde
bulunduğumuz yüzyılın ortalarından bugüne kadar olan süreyi kapsamaktadır).
Özellikle bu dönemde G. B. Asya’da oldukça modern düzeyde bir çok Floristik
çalışma gerçekleştirilmiştir.
VICTORIAN DÖNEMİ
19. yüzyıla ve Victorian dönemine baktığımızda o dönemde pek çok Floristik
çalışma yapıldığını ve yayınlandığını görmekteyiz.
Bu çalışmalar genel olarak,
karşılaştırmalı morfoloji, bugün olduğu gibi bir nebze nomenklatür,
tipifikaston, örneklerin sitasyonu, ekoloji ve sitoloji göz önüne alınarak
oluşturulmuştur.
George Bentham dönemin ünlü ve büyük bir botanikçisi ve
matatikçisiydi. Bentham, (1861) Flora Honkongensis ve 7 ciltlik Flora
Australiensis (1863-780) eserlerinin yazarıdır.
Bentham bu iki eseriyle, daha
sonra yapılan tüm Floristik çalışmaları özellikle de Kew’un yayınladıklarını bir
standarda sokmuştur. Bentham (1874) Flora yazımı hakkında kendi dönemiyle ilgili
olduğu kadar günümüzde de hala etkili olan çeşitli açıklama ve yorumlar
yapmıştır. Ona göre Flora yazımının prensipleri; “belli bir alandan alınan
herhangi bir bitkinin teşhisini kullanıcıya mümkün olduğunca kolaylaştırmaktır.”
Ve yeni başlayan bir kimse örnekler hakkında uzun diskripsiyonlar
düzenleyebilir, fakat bir tür hakkında kısa bir diskripsiyon hazırlarken,
bitkinin ayırt edici ve tanımlayıcı özelliklerini ortaya koyarken karakter
seçimini tam ve yerinde yapması gerekir. Bunun için de kişinin tam ve mükemmel
bir metodolojik seviyeye, incelediği bitki gurubu hakkında geniş bir bilgi
birikimine sahip olması gerekir.” Yani uzun bir diskripsiyon hazırlamak daha
kolaydır.
Diskiripsiyonlar basitleşebilir fakat eksiksiz ve doğru olmalıdır.
Bentham günümüzün diskripsiyonları hakkında ne düşünürdü bilemiyorum ama (kesin
olan şu ki; bizim diskripsiyonlarımız daha uzun.) onun yaptığı tüm çalışmalarda
diskiripsiyonların yüksek standartlarda olduğundan kuşku yoktur. Bentham
çalışmalarının çoğunu tek başına bazen de Hooker ile yapardı. Özellikle Genera
Plantarum yazılırken (1862-83).
Bu çalışmanın da yine büyük bir bölümünü Bentham
hazırlamıştır. 80 yaşının üzerindeyken bile, işine gösterdiği hırsın günümüze
dek gelen hikayesi, botaniğe yeni yaklaşımlar ve katkılar sağlamıştır.
“Orchidae’ler üzerine bir yıldan fazla, yoğun ve aralıksız süren çalışmaların
ardından (Genera Plantarum için) bir cumartesi öğleden sonra, sıkıntılı bir
şekilde ve zorluklar içinde yaptığı revizyon çalışmalarında bir sonuca
ulaşmıştı;
Bu işler sırasında hiç durmaksızın otsu bitkileri tanımaya ve
tanımlamaya çalışmış ve hala çok zor olan bu görevi uzun yıllar üstlenmiştir. Bu
çalışma Bentham’ın en son ve neredeyse en büyük işi olmuş, aynı şekilde
başlangıçta kendisine materyal sağlayan ve çalışma süresince yardımcı olan
insanları çok rahat ve kolay bir şekilde idare etmiş ve zamanı çok iyi
kullanmıştır.” Kew; Boissier zamanında da şimdi olduğu gibi dünyanın en büyük
taksonomi araştırma merkezlerinden biriydi. Fakat Geneva’da Edmond Boissier, G.
B. Asya’da ilerleyen botanik biliminin sonuçlarına bağlı olarak başlatılan bir
çalışmaya (Flora orientalis) katılmıştı; Artık dev bir anıt haline gelmiş olan
Flora Orientalis’e ait olan birinci cilt 1867’de 5. ve sonuncu cilt ise 1884’de
yayınlanmıştır. Boissier’in ölümünden sonra, suplamenteri olan 6. cilt ise
1888’de yayınlanmıştır. Boissier yaşadığı süre içinde 6000 yeni tür
tanımlamıştır (Burdet, 1985). Bu 6000 türün çoğunu yine Flora Orientalis
çalışmaları sırasında ortaya koymuştur.
Tanımladığı türlerin bugün bile
geçerliliğini koruyor olması, onun bu büyük botanik zekasına yapılmış bir
övgüdür. Bir konuda tüm insan aktivitelerinde olduğu gibi eğer bir gelişme
kaydediliyor ise önemli olan onun öncesinin ve sonrasının biliniyor olmasıdır.
Yani nereden gelip nereye gittiğinin biliniyor olması gerekir. Bu durumu politik
ekonomi, motorlu arabalar, çamaşır makineleri ve futbolda da görebiliriz. Bu
genellemeyi sistematik botanik içinde yapabiliriz.
Linneaus, De Candolle,
Bentham, Boissier ve Hooker’ın bıraktığı bu büyük ve sağlam mirası, varisleri
devralacaklar ve geliştireceklerdir. Bugün bu düşünüldüğü gibi olmuştur.
Çünkü
günümüzde onların bıraktığı bu temeli geliştirmeye çalışan botanikçiler vardır.
G. B. Asya ile ilgili olarak tüm flora (küçük “f” ile) çalışanları, boissier’in
Flora Orietalis’i oluşturduğu böyle geniş ve kısmen doğal bir alanda
çalıştıkları için şanslı sayılırlar. Yani bu çalışma tam doğru olan ve
azımsanamaz bir çalışmadır. Flora Orintalis örnekleri Geneva’da bulunmakta ve
çok iyi korunup saklanmaktadır. G. B. Asya’daki Floristik çalışmalarda da bir
çok modern Flora çalışmasında olduğu gibi taksonomik kavramlara uygunluk oldukça
üst düzeydedir. Bundan dolayı G. B. Asya Boissier’e çok şey borçludur. O bu
konuda gerçekten büyük bir devdir.
GÜNEY BATI ASYA FLORASININ BUGÜNKÜ DURUMU
Eğer 3. Flora dönemi dediğimiz devreye bakacak olursak aslında bugün hakkında
konuşuyor oluruz ve aynı zamanda bugün için belli bir çizgiye gelmiş olduğumuzu
görürüz.
Muhtemelen bu doğrudur çünkü, sözünü ettiğimiz bu 3 dönemin Floristik
çalışmaları göz önüne alınırsa 20. yüzyılın 2. yarısına rastlayan periyotta çok
büyük gelişmeler ve en azından çok sayıda yayın üretilmiştir.
Dünyanın hemen her
yerinde inanılmaz sayılarda Flora projesi uygulamaya konulmuştur (Avrupa’da,
Afrika’da ve yeni dünyada). Eğer önümüzdeki birkaç yüzyıl içinde hala çevrede
botanikçi var olursa, öyle sanıyorum ki 20. yüzyıldaki bitki sistematiği adına
yaşanan tüm gelişmelerde göz önüne alınırsa, botanik tarihçilerinin dikkatini en
çok günümüz Flora yazım aktiviteleri çekecektir. Bu projelerden birkaç tanesi
çok büyük olarak tasarlanmıştı ve hala bu derecede büyük Flora projeleri
tasarlanmaktadır. 30 veya daha uzun yılar alan Flora SSCB 1964’de tamamlanmış ve
bu çalışmada 17000’den fazla bitki türünden bahsedilmiştir. Bu 17000 türün
yaklaşık %10’u yani 1700 tanesi ise tamamen yeni tür olarak bilim dünyasına
tanıtılmıştır( 19?7 Shetler). Büyük Çin Florası (Flora Republicae popularis
Sinicae) çalışmalarında 28000 vasküler bitkinin incelendiği bilinmektedir. Bu
çalışama için 200 Çinli botanikçiye ihtiyaç duyulmuştur. Bunun nedeni ise ilk
cildin bir an önce 1959’da çıkartılmak istenmesidir. Bu çalışma yüzyılın
sonlarına doğru 80 cilt olarak tamamlanmıştır. Bu iki devasal projenin de (Çin
ve SSCB) komünist-sosyalist yönetimlerce desteklendiği gerçeği de oldukça
ilginçtir. Aynı dönemlerde dünyanın diğer pek çok yerindeki benzer Flora
projeleri ile karşılaştırılacak olursa, diğerleri sürekli finansal sıkıntılar
çekmişler ve kaynak arayışı içine girmişlerdir. Çok ilginçtir ki o dönemde
dünyanın çok zengin iki ülkesi olan Amerika ve Suudi Arabistan’da böyle bir
Flora çalışması yapılmamıştır. Doğu ile Batı arasında ilginç bir karşılaştırma;
“bir insanı aya göndermek” yada “yeni petrol kaynakları bulup milyarlar
kazanmak” dururken neden bitkileri anlamak için para harcasınlar ki?
Şimdi oldukça ilginç ve önemli olan G.B. Asya Florasının bugünkü durumuna
yeniden dönüyoruz. Kısaca ele alacağımız üç çalışma var. Türkiye Florası, İran
Florası, Pakistan Florası. Bence neresi olursa olsun, herhangi bir yerin
florasının kökenin araştırmak oldukça ilginç bir konudur. Bu çok özel olan üç
bölgenin tamamı, buralardaki Floristik çalışmaları başlatan ve ilerleten birkaç
kişiye çok şey borçludur (ne bir hükümete, ne bir enstitüye, nede bir tavsiye
komitesine). Peter Davis, Karl Heinz Rechinger ve Ralph Steward isimleri şu an
Türkiye İran ve Pakistan Floralarıyla eş anlamlı ve özdeş hale gelmişlerdir.
Aynı şekilde Komarov ismi de SSCB Florası ile (hatta bu çalışma onun ölümünden
sonra tamamlanmış olsa bile) eş anlamlı tutlmaktadır; babası Mouterde ise
Nouvelle Flore du Libani et de la Syrie Florası ile özdeşleşmiştir.
Peter Davis bir zamanlar şöyle demişti, “Kişisel ve iyimser bir görüş olarak
düşündüğüm Türkiye Florasının yazımı fikri tesadüfi bir şekilde, bende büyük bir
ilgi uyandırmıştır.” Peter Davis 20 yaşındayken, yüzyılın başlarında daha önce
Boissier’in gelip inceleme yaptığı Batı Türkiye Dağlarını, botaniksel anlamda
incelemiş ve örnekler toplamıştır(1938). Daha sonraki ilk Türkiye seyahatinde,
ülkenin bitki örtüsünden ve vejetasyonundan dolayı büyülenmiştir. Savaştan sonra
Davis, Edinburg’da derece almış, bir çok madalya hak etmiş ve üniversiteye
konuşmacı olarak atanmıştır(1950). Ardından yakın bir zamanda Türkiye’ye
yapacağı 10 büyük bitki toplama seyahatlerinin ilkini gerçekleştirmiştir;
yaklaşık 27.000 hatta bunun 3-5 katı kadar örnek toplamıştır (Davis & Hedge
1975). Bu keşif seyahatlerinin bir kısmı oldukça uzun sürmüştür. Hedge de onunla
birlikte yaklaşık 7 ay süren bir geziye katılmıştır. 1950’lerden sonra uygun ve
iyi durumda olan tüm herbaryum materyalleri gerçekçi bir Flora yazımı için bir
araya getirilmiştir. Bunun dışında Dr. A. Huber Moarth ise Türkiye‘ye düzenlemiş
olduğu çeşitli seyahatler sonucu Davis’in yaptığı çalışmalardan bağımsız olarak
Edinburg ve Basal’da Türkiye Florası üzerine çalışmalarda bulunmaktaydı. 1961’de
Davis, Endüstriyel ve Bilimsel Araştırma Departmanından aldığı personel yardımı
ile küçük bir takım kurmuştur. Bu personeller Edinburg ve Royal Botanic
Garden’de yetişmiş full-time çalışma asistanlarıydı. Davis bu çalışmaları
sırasında Royal Botanic Garden ve hükümetin bu konu ile ilgili departmanları
arasında kurulan koordinasyon sonucu üst düzeyde desteklenmiştir. Bu yardımlar
ve destekler, ancak Türkiye Florası’nın çok hızlı çalışılması ve işlerin
planlandığı şekilde gitmesi durumunda devam edecekti. Proje tamamlanana kadar
karşılıklı bu olumlu ilişkiler ve işler planlandığı şekilde devam etmiştir.
Türkiye Florasının ilk cildi 1965 yılında Edinburg’da basılmıştır. Son cilt olan
9. cilt ise 1985’de, ayrıca ek cilt olan 10. cilt 1988’de yayınlanmıştır
(Türkiye Florası üzerine devam eden çalışmalar sonucu 2000 yılında 11. cilt
basılmıştır). 10. cilt Davis tarafından 2 araştırma asistanı ile birlikte
(Robert Mill & Kit Tan) çok geniş bir şekilde hazırlanarak yazılmıştır. Net
istatistiklere göre 20 yıllık bir periyotta tamamlanmış olan ilk 9 ciltte 8800
tür üzerinde inceleme yapılmıştır. Yani bu, her yıl 400’ün üzerinde türün
incelenmesi anlamına gelmektedir. Boissier’in yazmış olduğu Flora Orientalis,
Türkiye Florası oluşturulurken temel kaynak olarak kullanılmıştır. Flora of
Turkey ve Flora Iranica gibi birer çalışma yapmak oldukça yerinde ve orijinal
araştırma olmuştur. Dr. Mill son zamanlarda Türkiye’de 1332 tür tanımlamıştır.
Bu süreç 1945’den bugüne kadar olan süreyi kapsamaktadır. Bu sayı toplam tür
sayısının %15.5’ini karşılamaktadır. Ayrıca sonradan meydana gelen değişiklikler
ve sinonim olan (yaklaşık 150 tane) türlerde göz önüne alınırsa yüzde dilim hala
%13.5 gibi yüksek bir orana sahiptir. Endemizm durumu ise ayrıca yüksek bir
orana sahiptir.
Şu ana kadar Türkiye Florasının kökeni hakkında pek çok şey söyledik. Tabi ki
çalışmaların tam ve doğru biçimde tamamlanması oldukça metronomik bir işlemi
kapsamaktadır. Türkiye Florasının bugünkü durumu nasıl acaba? Çalışmalar
süresince bu kadar sıkıntı çekmeye ve para harcamaya değer miydi? Şu an Türkiye
Florası hakkında 25 yıl önce bildiğimizden çok daha fazlasını biliyoruz. Bu da
çok önemli bir sonuçtur. Diğer bir sonuç ise şuan Türkiye’deki her üniversitede
işin ehli olan bir çok botanikçi vardır. Bu botanikçiler zamanında Türkiye
Florası yazılırken ve bu konuda çalışmalar sürerken, üst düzeyde efor sarf eden
ve yardımcı olan botanikçilerin öğrencileri ve eserleridir. 1950’li yıllarda
Türkiye’de sistematik botanik çalışan kimse neredeyse yoktu. Türk botanikçilerin
sayısı oldukça azdı.
Türkiye Florası yazılırken genç Türk botanikçiler Edinburg’a gelmişler ve
olanaklarından yararlanışlardır. Bu da onlara pek çok fayda sağlamıştır. Hala bu
bağlantılar ve ilişkiler olumlu bir şekilde devam etmektedir. Şuan Türkiye’de
bitki sistematiği çalışmaları hayattadır ve işler yolunda gitmektedir. Bu durum
diğer alanlarda da sevindirici boyutlardadır. Yani orman botaniği, korumacılık,
sitoloji, biyokimya, bitki sosyolojisi ve foto kimya. Tüm bu olumlu gelişmelere
rağmen botaniksel uzmanlık anlamında hala sağlam bir alt yapı oluşturulamamış ve
maalesef laboratuarlarla ilişkili, kütüphane olanakları olan ve en önemlisi
araştırmalarla desteklenen, bundan kaynak alan ulusal bir herbaryum hala
kurulamamıştır. Bu türlü bir herbaryum dünyanın herhangi bir yerinde botanik
araştırmalarının vazgeçilmez bir parçası olmalıdır.
Hala tamamlanamamış olan Türkiye Florası hakkında bu kadar konuşmamızın ana
nedeni tarihsel açıdan çok ilginç olması, aynı zamanda özellikle Flora yazımına
ve genel olarak taksonomik botaniğe uygun bir çok yönünün olmasından
kaynaklanmaktadır. Galiba bu konuda peşin hüküm gösteriyor ve duygusal
davranıyorum, fakat bu Flora projesi, pek çok yönden modern ve bilimsel bir
Flora projesinin nasıl olması gerektiğine çok güzel bir örnek olmuştur. Bu
çalışma kolay kullanım özelliğinde, içerdiği türler hakkındaki gözlemleri
aydınlatıcı ve ayırt edici olan özet bir çalışmadır. Daha da önemlisi tahmin
edilen ve tasarlanan sürede tamamlanmıştır. Dünyanın diğer bir çok yerinde, şuan
tamamlanmak üzere olan bir çok Flora çalışmasında, çok sayıda taksondan
bahsedilmektedir. En kötü ihtimali göz önüne alırsak, Floralarda adı geçen ve
bugün yaşayan bir çok takson, en fazla bizden birkaç nesil sonra belki de nesli
tükenmiş olacaktır. Flora of Southern Africa ve Flora Malesia monografiktir.
Fakat tam olarak gerçekçi çalışmalar sonucu oluşturulmamışlardır. Flora Tropical
East Africa floristik çalışmaları (yaklaşık 40 yıl önce başlamıştır.), Flora
Thailand çalışmaları bunlara birer örnektir. Son olarak, Hooker’ın ortaya
koyduğu bir çalışma olan Flora of British India’nın yerini tamamlanmış haliyle
ve Fascicle Flora of India adıyla anılan bir çalışma ne zaman alacak? Yani bu
bölgelerin başlı başına, ayrıntılı ve gerçekçi çalışmalara ihtiyacı vardır.
Prof. Dr. Rechinger, İran Florası hakkında yakın zamanda konuştuğu için bu
konuda fazla bire şey söylemeyeceğim. Üzerinde durmak istediğim bir konuda
şudur; Böyle geniş ve büyük bir proje nasıl oluyor da, bir kadın(karısı
Wilhemine) ve bir erkek tarafından başlatılıp tamamlanabiliyor. Bu, üzerinde
konuşulup düşünülmesi gereken bir noktadır. Flora Iranica’ya ait oldukça ince
olan ilk fasikül 1963 yılında yazılmıştır. Bu çalışma zamanımıza ait tam ve
doğru diğer çalışmalar içinde geliştirilmiştir. Yakın zamanda yayınlanmış olan
Caryophyllaceae (no:163) familyası da benzer bir şekilde bir durum
sergilemektedir. Bu familyada 450’nin üzerinde türden bahsedilmektedir ve bu
muhtemelen tüm Floranın ¼’ünü oluşturmaktadır. Tanımlanan bu 450 tür, familya
hakkındaki bilgilerimizin gelişmesine önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır; bazı
cinsler yüksek oranda endemizm içermektedir. Örneğin Silene cinsinin yaklaşık
%40’ı ile %60’ı endemiktir. Rechinger’in tarihsel özelliği göz önünde tutulursa,
eğer Flora yayınlamayı yaklaşık 25 yıl önce bitirmiş olsaydı, şaşırtıcıdır ki O,
Büyük İran Florası için ilk bitki toplama seyahatlerine 50 yaşının üzerindeyken
(Rechinger 1989) başlamış olurdu. 50 yaşının ortalarındayken de aşağı yukarı
10.000 tür içeren bir Flora çalışmasına girişmiş olurdu. Elbetteki O, dünyanın
bir çok yerindeki çok değerli bir çok botanikçiyle bağlantı ve yardımlaşma
içindeydi. Daha 1990’da 8.000 üzerinde tür incelemiştir. Flora of Turkey üzerine
yapılan bir eleştiride, bu çalışmanın çok yetersiz oluşuydu. Bu kesinlikle İran
Florasının düzenlemesine yapılan bir eleştiri değildir; İran Florası fotoğraf,
şekil ve grafiklerle desteklenmiş ve oldukça iyi bir şekilde ortaya konmuştur.
Fakat bu arzu edilen ekler kitaplara konunca, fiyatlarda yukarı fırladı. Buna
bağlı olarak korsan ve kopya kitaplar kullanılmaya başlandı. Avrupa’da sınırlı
olarak basımı yapılan bilimsel yayınların fiyatlarının yüksek olması da yine
üzücü bir gerçektir. Örneğin bir adet Flora of Turkey seti almak için £500
ödemeniz gerekir. Aynı şekilde Flora Iranica seti de benzer fiyatlardadır. İran
Florası üzerinde duracağımız son bir nokta ise şudur; Genel botanik topluluğu
(G.B.T.), usulen bu gerçeği taktir ettiğini göstermelidir. Boissier’in Flora
Orientalis’inde olduğu gibi onun Flora çalışmalarının sınırları siyasi sınırlara
dayanmaz. Daha çok bu sınırlar doğal olarak ayrılmış olan bölgelerle ilgilidir.
Kaçınılmaz olan şudur ki harita üzerine bir çizik atsanız bu, yapay sınırlar
yarattığınızın bir işaretidir.
Söz konusu olan ve yayınlanan bu üç Floristik çalışmaların sonuncusuna ait
yorumlar Pakistan Florası üzerine olacaktır. Pakistan Florası diğer ikisinden
çok önemli ve büyük bir farklılık arz etmektedir. Bu çalışma Pakistan’ın kendi
botanikçilerinin bir ürünüdür ve iki özerk editör tarafından yapılmıştır. Bu iki
editörden ilki Karachi’de bulunan Prof. Ali diğeri ise Kuzey Kavalpindi’de
yaşayan Prof. E. Nasır’dır. Büyük ve geniş familya tanımlamaları bu iki
botanikçi tarafından hazırlanmışlardır. Yine sanatsal ve estetik çalışmalarda
aynı şekildedir. Bu proje 1960’larda başlamış gözükse de (USA ziraat departmanı
sermayesiyle) aslında başlangıcı daha eskilere dayanmaktadır. Dr. Steward,
Ladak’da iken 1911 yıllarında yani 80 yıl önce bitki toplamaya
başlamıştır(Steward 1982). Sonraki 50 yıl veya daha fazla yıldır O, botaniğin
özüne inmiş, öğrencileri cesaretlendirmiş ve eğitmiştir. Bugün Pakistan’daki tüm
yerleri dolaştı ve bitki topladı. Tüm bu seriler boyunca çeşitli yayınlar
çıkardı. Bu yayınlar genelde değişik yerlerin Floraları hakkındaydı. O’nun bu
aktiviteleri Pakistan florasının gerçek kökenini bulmaya yönelikti. 1972’de
Keşmir ve Pakistan’daki vasküler bitkilerin izahlı bir katalogunu yayınladı. Son
zamanlarda Labiatae familyasını kaleme alırken (Hedge 1991) edindiğim
deneyimleri göz önüne tutarsak, bu çalışmanın ne kadar önemli, doğru ve tam bir
iskelet çalışması olduğu ortaya çıkar. Maalesef bu çalışmanın küçük bir kısmı da
kaybolmuştur. Ali bu katalog hakkında ilk defa şunları söylemiştir(1978). –“Biz
bu Flora projesindeki ilk günlerde eserin müsveddesini oluşturmaya doğru
ilerleme kaydettik ve bu katalog mütevazı çalışmalarımıza temel olmuştur.
Flora of Pakistan’ın ortaya konması sırasında çalışmalara yardım edenlerin ve
editörlerin karşılaştığı zorlukları hatırlamak çok önemli olacaktır. Onlar ne
Edinburg’un sahip olduğu gibi bir bahçeye, ne herbaryum olanaklarına, ne de
kütüphanelere sahiptiler. Tüm bunlara rağmen onlar Pakistan’da bulunan tip örnek
sayısında küçükte olsa bir artış sağlamışlardır. Yinede parasal desteğin
devamlılığı konusunda da çok sık ve tahmin edilemez oranlarda sıkıntı
çekmişlerdir. Bu noktada çok eleştirmeden şunları söylemek yerinde olacaktır;
sonraki fasiküller ilk çıkanlara nazaran daha iyi durumdaydı. Çünkü ilk çıkan
fasiküllerde yeni taksonlar ve türler yaratmaya, tartışmalı olan, aslında
informal incelenmesi daha iyi olacak varyasyonlara formal sıralama verilmesine
bir eğilim vardı. Her ne kadar taxonomistlerin doğasında var olan yeni tür ve
takson yaratma eğilimi oldukça üst düzeyde olsa da, onlar taxonomik
cesaretlerini sergileme hissindeydiler - şahsi olarak - artık yok olamaya
başlayan fedakar taxonomistler (hepimizin olması gerektiği gibi) biliyorlar ki
yeni bir tür yaratmaktansa, bir türü indirgeyip synonim yapmak, botaniğe daha
büyük katkılar sağlayacaktır. Fakat ben, Pakistan Florasının ilk bölümüne olan
eleştirimin aynısını Türkiye ve İran Florasının ilk bölümlerine de yapmıştım.
Bazen böyle durumlar tanımlama yaparken yetersiz materyal kullanımından
kaynaklanmaktadır. Buna örnek olarak Türkiye Florasındaki Chenopodiaceae
tanımları verilebilir ve bu tanımlar 1966’da 2. ciltte yayınlanmıştır. Fakat
sonraki 35 yıl içinde materyal toplanarak diskripsiyonlara açıklık
kazandırılması ve bunların birleştirilerek yeniden yazılmaya ihtiyaçları
olmuştur.
Her ne kadar Pakistan Florası hala tam olarak bitmemiş ve tanımlanmamış olsa da
öyle sanıyorum ki Prof. Ali ve Nasır yaptıkları botaniksel sanat çalışmaları ve
sayısız diskripsiyonu başarıyla oluşturdukları için samimi ve içten kutlamalara
layık olmuşlardır. Flora of Pakistan çok iyi tanımlanmış bir flora kitabı ve
çalışmasıdır.
Son Sözler ve Kat Edilen Mesafe
Bir bölgede yapılan ilk floristik çalışmalarla, yöre florasını tam olarak bitmiş
düşünemeyiz. Bu araştırmaların tam olarak bitmiş sayılabilmesi, uzun sürekli ve
kesintisiz çalışmaların varlığına bağlıdır. Yani herhangi bir alanda yapılacak
birkaç arazi çalışması, söz konusu bölge florasını tam olarak ortaya koymak için
yeterli sayılamaz. Britanya’daki floristik çalışmalar hakkında daha önce
konuşmuştuk. Britanya florasının küçük ve büyük birçok bölgenin florasını
içerdiğinden, çalışmaların 250 yıldan buyana sürdüğünden ve hala devam
ettiğinden bahsetmiştik. Eğer G.B. Asya’da da 250 yıl boyunca etrafta hala
botanikçilerin etkin bir şekilde çalışmaları şartıyla, belki o zaman bölge
florası Britanya’nınki kadar iyi bilinen ve ortaya konmuş duruma gelecektir.
Bölgesel flora çalışmaları ancak sınırlı oranda objektif olabilir ve sadece
herbaryum materyalleri ile sağlanabilecek sınıflamaları içerebilir. Fakat bu
herbaryum materyalleri azımsanmamalı ve yabana atılmamalıdır. Bu münasebetle
yazarın daima, sınıflamaları oluştururken dürüst olması gerekir. Bu çok
önemlidir. Örneğin, iki tür arasında farklılıklar tam olarak ortadaysa bu
durumda Flora yazarının görevi, bu iki tür arasındaki ayırımı anlaşılır biçimde
ortaya koymaktır. Pek çok flora yazarını kendini isteklerine düşkün ve bencil
(yani onlar bunu yapıyorlar çünkü bu onların hoşuna gidiyor ve maalesef sadece
kendileri için yazıyorlar) yada işinin ehli olan ve bilimsel düşünebilen
botanikçiler olarak iki guruba ayırabiliriz. İdeal, mükemmel ve işinin ehli olan
flora yazarları hazırladıkları anahtarları, diskripsiyonaları ve tanımlamaları
oluştururken başkalarının da kullanacağını daima düşünür ve çalışmalarını buna
göre yapar. Bazı flora yazarları ise anahtarlarını ve diskripsiyonalrını
farkında olarak yada farkında olmayarak araştırmacıların kullanamayacağı tarzda
oluşturur. Yani kullanıcı anahtardaki ayıt edici özelliklerle tam ve kesin bir
sonuca ulaşamaz.
Yakın bir gelecekte yaklaşık olarak tüm G. B. Asya florası tamamlanacaktır.
Dolayısıyla şu soruyu sormak yerinde olacaktır. “bundan sonra ne yapacağız ve
nereye gideceğiz!”
Şüphesiz ki, bitki ve onun çevresi hakkında yapılan arazi çalışmaları konusunda
reel gelişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişmeler ise kendi bölgelerinde, daha önce
yapılan Floristik çalışmalardan elde edilen bilgiler ışığında, yerel
botanikçiler tarafından devam ettirilmeli ve tamamlanmalıdır. İyi ve modern
Flora çalışmalarını içeren sistematik botanik dalına aşırı önem verip botanik
biliminin tamamı gibi düşünmek yanlış olacaktır. Bunun yerine bu sahayı botanik
bilimi içinde genişçe bir alan olarak düşünmek gerekir. Daha önce dediğimiz gibi
taxonomiyi küçük bir ayrıntı olarak görmekte yine doğru ve yerinde bir yaklaşım
olmaz.
Örneğin Pakistan Florası için Labiatae familyasının diskripsiyonlarını ve İran
Florası için ise Chenopodiaceae diskripsiyonlarını hazırlarken tür “çiftlerinin”
ayrımına gitmeyi gerektiren bir çok problemle karşılaştım. Yani birbirine çok
yakın akraba olan veya henüz akrabalıkları kanıtlanmamış 2 tür düşünelim.
Dolayısıyla bu türlerin birbirlerinden karakter yönünden farklılıkları halen
tanımlanmamış olanları, çok yakın ve benzer habitatları paylaşanları ve hemen
hemen aynı alanlarda yayılış gösterenleri bulunmaktadır. Genç türlerin ayrımı
neden hala tam anlamıyla yapılamamıştır. Bu durum gelecekteki araştırma
projeleri için, Flora diskripsiyonlarında tamamlanması ve düzeltilmesi gereken
önemli problemlere sadece bir örnektir.
Eski bir gazetede (Davis & Hedge 1975) Davis ile birlikte modern botaniğin
çeşitli bölümlerinin yerel botanikçiler tarafından araştırılıp
geliştirilebileceğini tartışmıştık. Gelecekte G. B. Asya’nın doğal bitkilerinin
koruma altına alınmasını garanti eden dev projelere gerek kalmayacaktır. Çünkü
bu bölgeler yerel botanikçiler tarafından ayrıntılı bir biçimde ele alınacak ve
çalışmalar sürekli devam ettirilecektir.
Son olarak G. B. Asya, Boissier’den Davis, Rechinger ve Steward’a ve elbetteki
Prof. Ali ve Nasır’a kadar bir çok botanikçinin ilgisini çekmiştir. Dolaysısıyla
botanikçiler açısından daima şanslı bir bölge olmuştur.
Yeni nesil botanikçileri açısından gelecek hala parlak ve araştırmaya açıktır.