Humik & asitler
Besin noksanlıkları & noksanlığın giderilmesi
Besin Noksanlığı ve Bitki Beslemesi
Humik asitler organik maddenin parçalanması sonucu oluşan son ürünlerdir.
Toprakta organik madde sağlama bakımından uygun materyallerden birisidir.
Humik asitlerin başlıca yararları ise şöyle sıralanabilir
Toprağın su tutma kapasitesini artırır ve böylece bitkiler susuzluğa daha dayanıklı olurlar.
Toprağın havalanmasını artırarak daha iyi bir kök ve bitki gelişimi sağlar.
Toprakta metallerle bileşikler oluşturur ve bitkiye daha iyi beslenme ortamı hazırlar.
Toprakta mikroorganizma faaliyeti için uygun ortam oluşturur.
Verimi düşük killi toprak zerreleri arasına girerek daha uygun ve verimli bir gelişme ortamı sağlar.
Başlıca humik bileşikler humik asit, fulvik asit ve huminlerdir.
Bunlar sadece toprakta değil, nehirlerde, göllerde, okyanuslarda ve onların sedimentlerinde oluşmaktadır.
Ayrıca linyit, leonardit, kömür ve diğer jeolojik kalıntılarda ortaya çıkar.
Bu kalıntılar ticari olarak üretilen ve toprağın iyileştirilmesinde kullanılan humatların kaynağını oluşturmaktadır.
Toprağın verimliliğine olan olumlu etkileri nedeniyle humik maddeler büyük oranda toprak ıslahında, toprak düzenleyici veya organik
gübre olarak kullanılmaktadır.
Katı ve sıvı formda çeşitli humik asit materyalleri piyasada bulunmaktadır.
Humik asitler veya humus, kısmen veya tamamı ile çürümüş bitki veya hayvan artıklarının oluşturduğu siyah veya koyu kahve renkli maddelerdir.
Liebig humusu şöyle tarif etmiştir: “alkali ortamda kolayca çözünebilen, fakat suda çözünmeyen, alkalilerin veya asitlerin aksiyonu ile bitkilerin bozulması boyunca üretilen kahve renkli bir madde”.
Khristeva humusu “zamanla bozunmaya karşı maddenin ilk hayati durumundan daha dirençli kılan hayvansal ve bitkisel organizmalardan arta kalan transformasyon maddesidir” diye tanımlamıştır.
Humus kelimesi bazı toprak bilimcileri tarafından “toprak organik maddesi” şeklinde de kullanılmıştır. Bu anlam topraktaki Humik asitleri içeren tüm organik maddeleri kapsamaktadır.
Toprak organik madde kavramı genellikle bitki ve hayvan dokuları, toprak biyokütlesi, Humik maddeler ve canlı organizmalar tarafından sentezlenmiş tüm organik maddeleri içermektedir.
Humik asitler kolloidal maddelerdir ve kil gibi hareket etmektedirler.
Humik molekülünün katyon değişim siteleri hidrojen iyonu ile doldurulduğu zaman oluşan madde “Humik asit” olarak düşünülmektedir.
Fakat bunun pH üzerinde büyük etkisi yoktur. Zira bu asit suda çözünmemektedir.
Katyon değişim siteleri hidrojen haricinde herhangi bir katyon ile doldurulursa bu madde “humat” olarak tarif edilmektedir.
Monovalent alkali metallerin humatları suda çözünmektedir.
Kristeva Humik asitlerin alkaliler ile işlenmesi ile sodyum ve potasyum humatları elde etmiştir.
Fakat multivalent metal humatları, metaline göre suda ya kısmen çözünmekte veya hiç çözünmemektedirler.
Kimyasal olarak bulunduğu bölgeye göre çok farklı özellikler gösteren Humik asitlerin moleküler büyüklüğü 2000-300000 Dalton, karbon içeriği %45-65, oksijen içeriği %30-50, katyon değişim kapasitesi 500-1500 meq/100 g olarak tespit edilmiştir.
Fiziksel ve kimyasal özellikleri
Son zamanlarda kromatografik, spekroskopik ve x-ray analizleri Humik asitlerde bulunan organik yapısal gruplar hakkında bilgilerimize çok şeyler katmaktadır.
Ayrıca, katyon ve anyon değişim reaksiyonları geniş biçimde çalışılmıştır.
Fakat kimya ve toprağın verimliliği arasındaki ilişkiyi kuran çalışmalar yeterli düzeyde değildir.
Bu çalışmalara genellikle tamponlama, gerekli elementlerin şelatlanması ve aynı kaynaktan gelen organik maddenin hormon etkisi örnek verilebilir.
Jenkinson ve Tinley farklı kaynaklardan elde edilen ligno-proteinlerin çok farklı kızıl ötesi tayfa sahip olduklarını göstermiştir.
Makstmow ve Liwski Humik asitli gübrelerin hazırlanma metoduna göre bitki tepkilerinin farklı olduklarını bulmuşlardır.
Ayrıca, ekstraksiyonun metodu ve kaynağının Humik asitlerin toprak verimliliğini etkilemede önemli olduğunu belirtmişlerdir.
Leonardit kimyası üzerine yapılan son çalışmalar Humik asitin tuzlarının bileşimi olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Humik asitler kayaların ve minerallerin bozulmasında aktif görev yapmaktadırlar.
Olayın karakteri Humik asitlerin bulundukları yerdeki doğasına ve minerallerin mukavemetine bağlıdır.
Humik asitler doğal büyük bio-polielektrolitlerdir.
Bünyelerinde önemli oranda polifenoller, polikarboksilik asitler, karboniller ve peroksitler gibi organik kimyanın önemli gruplarını barındırmaktadırlar.
Humik asitler gerekli besin maddelerinin bitkiye geçişini sağlamaktadırlar.
P2O5 in Humik asitlerce elverişli hale getirilmesi hakkında birçok makale yazılmıştır.
P2O5 içeriğinin fazlaca bulunduğu ortamlarda meydan gelen kloroz problemini Humik asitlerin demiri bitkinin alacağı forma getirmesi ile çözdüğünü DeKock 1955'te göstermiştir.
İz elementlerin bitki tarafından ihtiyacının karşılanmasında Humik asitlerle şelat yapan bileşiklerin rolü büyüktür.
Tüm gerekli metaller Humik asitlerle şelat yapabilmektedir.
Toprakta bulunan potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir ve çinko ile reaksiyona giren Humik asitler organa-mineral köprüler üretmektedirler.
Bu köprüler mikroorganizmalar için hayati destek veren toprağın mekanik parçacıklarını bağlamaktadırlar.
Şelatlama
Humik asit-metal kompleksi bitki beslemede belirleyici bir durumdur.
Kurşun, krom, kadmiyum ve benzer ağır metaller ile radyoaktif elementlerin önce bitkiye, sonra da hayvanlarla insanlara geçişi ciddi hastalıklara yol açtığı bilinmektedir.
Ağır metaller ile çözünmez bileşikler yapan Humik asitler bunların hücreden içeri girmesini engelleyen setler oluşturmaktadır.
İnorganik demir bileşikleri de toprakta çözünmezler, oldukça kararsızdırlar ve kalsiyumu yüksek (kireçli) topraklarda bitki tarafında alımı zordur.
Humatlı bileşikler demiri şelatlı kompleksler içine dahil etmektedir.
Toprak fosfatları demir ve alüminyum ile yaptıkları reaksiyonlarda bitki tarafından alınamaz duruma gelmektedirler.
Fakat reaksiyon sonucu oluşan bileşik Humik asitler tarafından komplekslenmektedir.
Şelatlama maddeleri olan Humik asitler fosfat ile demir-alüminyum arasındaki bağları kırabilmektedirler.
Sonuçta fosfat iyonu serbest kalmaktadır.
Humatların toprağa ilavesi bu işlemin hızını yükseltmekte ve fosfatın bitkilerce alınmasını kolaylaştırmaktadır.
Küçük miktardaki Humik asitler bile bitkiyi hassas hale getirmede, plasmanın geçirgenliğini arttırmada ve bitkilerce besin elementlerinin alımının hızlanmasında aktif hareket etmektedirler.
Humik asit ve türevlerinin bitki zarının geçirgenliğini arttırdığını, bunun da bitkinin besin elementlerini almasını kolaylaştırdığını tespit etmiştir.
Büyük orandaki Humik asitler ise elverişli demir kaynağıdırlar.
Tarım ilaçlarına etkisi
Pestisitler (tarım ilaçları) toprak Humik asitleri ile reaksiyona girmekte ve kompleks reaksiyonlar oluşturmaktadır.
Bazı pestisitler Humik asitlerle hareketsiz hale gelmekte ve pratikte çevrede yok olmaktadır.
Bu durumlarda Humik asitler organik maddece zayıf kumlu topraklarda fazla pestisitleri etkili bir biçimde bertaraf etmektedir.
Humik asitlerle pestisitler arasında bilinen kimyasal işlem adsorbsiyondur.
Bu işlem pestisitin kimyasal yapısına bağlı bir hızda toprağa bırakılması ile izlenmektedir.
Pestisitin yok olması kısmen toprağa bırakılma oranı ile belirlenecektir.
Humik asitler bu durumlarda topraktaki pestisit konsantrasyonu kontrol etmek için ve çevreye yapabileceği zehirleyici etkisinden sakınmak için kullanılabilmektedir.
Başka bir konu ise tarımsal kökenli veya sentetik Humik asitlerin pestisitleri taşıması olayıdır.
Pestisitlerin bazıları Humik asitlerle kompleks oluşturmaktadır.
Leonardit kökenli humik asitlerde bu problem bulunmaz.
Bitki gelişmesine etkisi
Toprak biyolojisi;
Toprak mikrobiyolojisinde Humik asitlerin olumlu etkileri gözlemlenmiştir.
Araştırmacılar bu etkiyi Humik asitlerin demirle yaptığı komplekse veya onların kolloidal doğasına veyahut da Humik asitlerin organik katalist gibi hareket etmesine yüklemişlerdir.
Mikroflora popülasyonunun uyarılması Humik asitlerin karbon ve fosfat kaynağı olması ile alakalıdır.
Humik asitler bu populasyonun artması için gerekli siteleri sağlamaktadır.
Bakteriler organik katalist olarak hareket eden enzimleri oluşturmaktadır.
Fiziksel yapıya etkisi
Humik asitler kilin gevşetilmesi, suyun toprağa nüfuz edişinin kolaylaştırılması, toprağın iyon değişim kapasitesinin arttırılması
yoluyla toprak canlılarının uyarılması humik asitin başlıca fziksel etkileridir.
Killi toprakların kuruma sırasında sıkı bir yapı teşkil etmesi bitki besleme ve geliştirmede ciddi bir problemdir.
Kil ve tuz yüzdesi fazla olan topraklarda bir kil parçacığının etrafındaki artı değerlikli yük, diğer parçacığın düz
yüzeyindeki eksi değerlikli yükle birleşmektedir.
Bu durum oldukça sıkı üç boyutlu bir yapı oluşturmaktadır.
Humik asitler her bir kil parçacığının etrafında film yaparak bunları birbirinden ayırmaktadır.
Humik asitler tuzları çözmekte ve onları kil parçacığının yüzeyinden uzaklaştırmaktadır.
Sonuçta oluşan eksi değerlikli yük kil parçacıklarının birbirlerini itmelerine neden olmakta ve böylece toprak gevşemektedir.
İkinci durumda Humik asitlerin bünyelerindeki karboksilik (-COOH) gruplar artı yüklü parçacıklar ile bağlanmaktadırlar.
Bu artı yük iyonların (tuzların) çözünmelerini ve kil parçacığı üzerinden uzaklaşmasını sağlamaktadır.
Humik asitler suyun topraktan buharlaşmasını yavaşlatmaktadır.
Bu durum kilin hiç olmadığı veya kısmen az olduğu ve su tutma kapasitesi olmayan kumlu topraklar için önemlidir.
Suyun dipolar molekül olması ve elektriksel olarak da nötr olmasından dolayı oksijen içeren molekülün sonu bir iyona gevşek olarak bağlanmaktadır.
Su molekülünün eksi yüklü kısmı veya hidrojen bir miktar nötrleşmektedir.
Sonuçta hidrojenin bulunduğu yerin artı çekim gücü artmaktadır.
Diğer su molekülünün oksijen bulunan yeri (eksi yük) hidrojenle birleşmektedir.
Bu durum su molekülünün çekim gücü bitene kadar sürmektedir.
Ayrıca Humik asitler iklim şartlarına göre toprağın rengini daha koyu renklere dönüştürme özelliğine sahiptir.
Böylece toprağın ısı şartları da değişmiş olmaktadır. Humik asitlerin kolloidal yapısı ve ana fonksiyonel grupların
hidrofilleşmesinin yüksek seviyede oluşu onlara tutkal özelliğini vermektedir.
Birçok araştırmacı, bundan dolayıdır ki, Humik asit uygulamalarından sonra toprağın su tutma özelliğinin geliştiğini ve kurak
bölgelerde bunun etkili olduğu gözlemlemişlerdir.
Bitki yapısına etki; Humik asitler ile “auxin” (hücrenin gerilip uzaması, bölünmesi gibi birçok değişik fonksiyonu düzenleyen
çeşitli bitki hormonları) tipi reaksiyonların varlığı üzerine birçok makale yazılmıştır.
Humik asitlerin tohumun çimlenme kapasitesini arttırdığını ve bitkilerin vitamin içeriğini çoğalttığını bildirmişlerdir.
Humik asitlerin tohumun çimlenmesini etkilemesi bitkinin köklerini etkilemesine benzemektedir.
Su ve besin maddelerini taşıyan Humik asitler tohumun gözeneği boyunca çekilmekte ve çimlenmenin başlaması için tohumu uyarmaktadır.
Tohumdaki nakil için gerekli mekanizma, indolbütirik asitin mekanizmasına benzetilmektedir.
Humik asitler tohumun yanında kök sistemini ve üst aksamı da uyarmaktadır.
Kök gelişimindeki ilerleme bitkinin veriminin artmasındaki en önemli etkendir.
Kristeva vejetasyonun erken safhalarında bitkiye geçen Humik asitlerin polifenol kaynağı olduğunu ve bunun da solunum katalisti
vazifesi yaptığını tespit etmiştir.
Bu bitkinin yaşama aktivitesini arttırmasına neden olmaktadır.
Örneğin; enzim sistemleri yoğunlaşmakta, hücre bölünmesi hızlanmakta, kök sistemleri büyük gelişim göstermekte ve kuru madde
verimi çoğalmaktadır.
Humik asitli gübreler doku besin dengesi, besinin bitki organlarına transferi, üst aksam ve kök gelişimi, ürün verimi ve
kalitesi için dikkate değer etkiler elde etmektedirler.
Özellikle Humik asit içeren bu tür gübreler organik maddece fakir topraklarda daha etkilidir.
Humik asitlerin verildiği bitkilerin karakterleri özellikle kumlu topraklarda kök gelişimi açısından diğerleri ile
kıyaslandığında çok büyük farklılıklar göstermektedir.
Gübrede kullanımı
Humik asitli gübrelerin hazırlanması ve uygulanmasındaki metotlar hakkında birçok araştırmaya ihtiyaç vardır.
Humik asitli gübreler bitki beslemede ana gübre olarak düşünülemez.
Bu gübrelerin makro elementler olan azot, fosfor, potasyum ile diğer ikincil ve iz elementlerin bitki tarafından alımında, bu
maddelerin yağmur suları ile yıkanıp gitmesini engelleyici (şelat oluşumu) ve bu elementlerin bitkiler tarafından daha iyi
değerlendirilmelerine yardımcı oldukları ifade edilebilir.
Humik asitli gübrelerin kullanımında büyüyen bir ilgi mevcuttur.
Bu şu faktörlerle alakalandırılabilir:
organik tarımın yaygınlaşması, inorganik gübrelerin toprağa ve içindeki canlılara zarar vermesi, inorganik gübrelerin yer altı
kaynaklarını kirletmesi, sadece kimyasal gübre kullanımı ile mahsül veriminin düşmesi ve toprağın kimyasal, fiziksel ve biyolojik
özelliklerinin sürekli bozulması.
Ayrıca inorganik gübre imalatı için gerekli ilk yatırım maliyeti, hammaddesinin ithal edilmesi; buna bağlı olarak işletme
maliyetlerinin yüksek olması ve gerekli enerji ihtiyacının yüksek olması da önemli olumsuzluklar olarak düşünülmektedir.
Humik asit'in şelatlayıcı özelliği onun yavaş salınımlı veya akıllı gübre uygulamalarında diğer bitki besin maddelerinin daha
düşük konsantrasyonlarda bitkilere etkili biçimde verilebilirliğini mümkün kılmıştır.
İlgili araştırmalar / Tarihçe
Romalılar humus kelimesini toprağı ifade etmede kullanmıştır.
Bu ifade daha sonraları toprağın organik maddesine, komposta ve organik maddenin değişik kısımlarına uygulanmıştır.
İlk olarak humusu çürümüş organik madde bağlamında 1761’de Wallerius tarif etmiştir.
Fakat humusun oluşum mekanizmasını ve kimyasal doğasını ilgilendiren ilk düşünceler oldukça belirsizdi.
Sıkça belirtilen düşünce humusun toprakta veya kompost yığınında bitki kaynaklı Humikleşme işlemi ile üretilen kompleks bir
yapıya sahip olması idi.
“Humik asitleri” ilk olarak 1786’da Achard rapor etmiştir.
Achard Humik asitleri turbadan (peat) elde etmiştir.
Humik asitlerin bitkilerden elde edilmesi Vanquelin tarafından 1797’de gerçekleştirilmiştir.
De Saussure 1804’te humus homojen bir madde olmadığını belirtmiştir.
Fakat bu kolayca uzaklaştırılabilen değişik kompleksler içermektedir.
Sprengel 1820’lerin başında Humik asitlerin kimyasını araştırmaya başlamıştır.
Sprengel bu maddeleri bir alkali topraktan elde etmiştir.
Humik asitlerin basit şekerlerden elde edildiğini savunan Sprengel’in bu düşüncesi 40-50 yıl öncesine kadar damgasını Humik
asitler dünyasına vuracaktır.
Fakat 1870’li yıllarda Humik asitlerin şeker içermeyen maddelerden de elde edilebileceğini belirten görüşler ortaya atılmıştır.
Braconnot asite nişasta ve sakroz ilave edip Humik asite benzer koyu renkli çökelekler oluşturmuştur.
Suni ‘ulmin’ olarak tanımlanan maddeyi hazırlamak için değişik çalışmalar gerçekleştirilmiş ve bu amaçla sakroz yerine glukoz
denemiştir.
Mulder 1839’da selülozu sentetik Humik asite dönüştürmüştür.
Fakat 1800’lü yılların ortalarında Humik asitlerin kimyasal formüllerle karakterize edilmesi ile polisakkaritlerden veya
şekerlerden oluştuğu görüşü zayıflamaya başlamıştır.
Humik asitlerin polisakkaritlerden geldiği fikri kömür üzerine araştırma yapan Gortner ve Marcusson gibi araştırmacılar
tarafından tekrar gündeme alınmıştır.
Bu araştırmacılar çalışmalarına ışık tutan düşünceyi kömür ve Humik asitlerlerdeki “furan” yapısından almışlardır.
Yine kömür araştırmacıları olan Fischer ve Schrader 1921’de mikroorganizmaların polisakkaritleri hızlıca tükettiklerini
göstermişlerdir.
Onların görüşü; ligninin yavaşça bozulmasının Humik asitin oluşumu ile doğrudan alakalı olması şeklindeydi.
Waksman yazdığı “humus” isimli kitabında Humik asitlerin oluşumunu ligninin mikrobiyal değişimi ile ilişkilendirmiştir.
1950’de ligninin mikroorganizmalarca değiştirildiği fikri hakim teori olmuştur.
1950’lerin sonunda gaz kromatografi (GC) ve GC-MS Humik asit tayinlerinde oldukça popüler cihazlar olmuşlardır.
1970’lerde Humik asitlerin tayininde KBr IR ve solid-state NMR çalışmalarına hız verilmiştir.
Fakat bu çalışmalar Humik asitlerin alifatik olabileceklerini göstermiştir.
Lignin teorisini destekleyen bir grup araştırmacı 1982’de Uluslararası Humik Maddeler Topluluğunu (IHSS) kurmuşlardır.
IHSS Humik asit araştırmalarında koordinasyonu sağlamak için kurulmuştur.
IHSS özellikle standart Humik asit numuneleri toplamaktadır.
Buradaki amaç araştırmacıların verilerinde olabilecek
değişikleri en aza indirmektir.
1980’li ve 1990’lı yıllar boyunca her artan
gelişme ile birçok araştırmacı Humik asitlerin en azından bir kısım alifatik
gruplar içerdiğini kabul etmeğe başlamışlardır.
Susic 1991’de yaptığı
araştırmasında yosunlarda, mantarlarda ve lignin içermeyen çürümüş meyvelerde
yüksek oranda Humik asitler olabileceğini göstermiştir.
Bu sonuçlar ABD
Kuzey-Doğu Üniversitesi Humik asitler araştırma grubu tarafından da destek bulmuştur.
Ghabbour ve arkadaşları “pilayella littoralis” isimli bir canlı algiden (bir tür yosun) Humik asit elde etmişlerdir.
Ayrıca, insan ve hayvanların midesinde Humik asit olduğunu tespit etmişlerdir.
Hariri ve arkadaşları Humik asitlerin kanla beraber sirküle olduğunu ve karaciğerde metabolize olduğunu göstermişlerdir.
Rıdvan ve arkadaşları Humik asitler ağız yolu ile hayvanlara verildiği zaman vücuda giren ağır metallerin zararlarının azaldığını ve tarım ilaçlarının olumsuz etkilerini bertaraf ettiklerini tespit etmişlerdir.
Golbs ve arkadaşları Humik asitlerin risk içermeksizin, gebeler dahil, hayvanlarda hastalıklara karşı koruyucu ve “şifalı” bir etkiye sahip olduklarını bulmuşlardır.
Fakat halen Humik asitlerin kaynağının alifatik mi, aromatik mi veya polisakkaritlerden mi veyahut da ligninden mi olduğu tartışması devam etmektedir.
Küçük mekanizmalarla polimer gelişimini modelleyen bazı teşebbüsler olmasına rağmen Humik asitlerin temel bloklarının birincil veya ikincil yapısını teyit eden önemli raporlar bulunmamaktadır.
Çalışmalar olanca hızıyla devam etmektedir.
Eski zamanlardan günümüze kadar tarımla uğraşan insanların tümü bilinçli veya bilinçsiz mahsül yetiştirmede organik maddelerin topraktaki faydalarının farkında idiler.
Fakat organik maddenin kimyası ve fonksiyonları 18 ci yüzyıldan itibaren yapılmış olan araştırmalarla bir tartışma konusu oldu.
Liebig’e kadar humusun bitkiler tarafından doğrudan alındığını varsaymışlardır.
Fakat Liebig bitki beslemede organik maddelerin önemini bildirdikten sonra esasen inorganik maddelerle bitkinin beslendiğini göstermiştir.
Birçok toprak bilimcisi organik maddenin içerdiği inorganik besin içeriklerini serbest bırakarak toprağın verimliliğini etkilediğini düşünmüştür.
150 yıldan fazla zamandan beri organik kimya hakkında birçok şey öğrenildi.
Organik maddelerin kısmi olarak ayrıştırılması üzerine Sprengel tarafından yapılan ilk çalışmalardan bazıları günümüzde halen kullanılan metotların temelini oluşturmaktadır.
Bu metotlar alkali ile çözünmeyen bitki artıklarından humusu ayırmak için %2’lik NaOH çözeltisi kullanmaktadır.
Bu humus kolloitinden Humik asit fraksiyonu inorganik asit ile çöktürüldükten sonra geriye saman sarısı fülvik asitler kalmaktadır.
Humik fraksiyonunun alkolle çözünen kısmı ise ülmik asit veya hematomelanik asit olarak isimlendirilmektedir.
Günümüzde toprak organik maddelerinin, özellikle Humik asitlerin faydalarının çoğu bilimsel olarak ispatlanmıştır.
Humik asitler toprağın kimyasal, fiziksel ve biyolojik özelliklerini etkileyerek bitki gelişimine yardımcı olmaktadırlar.
Humik asitlerin besleyici fonksiyonları özellikle makro ve mikro besin elementlerinin bitkiye geçişinde ortaya çıkmaktadır.
Humik asitlerin biyolojik etkileri ise daha çok mikroorganizmaların aktivitelerini arttırılmasında görülmektedir.
Fiziksel ve kimyasal olarak ise iyi toprak yapısı oluşturmada, toprağa süzme kolaylığı sağlamasında, havalandırmada, nem tutmada, toprağın iyon değişiminde ve toprağın tamponlanmasında Humik asitler önemli roller oynamaktadırlar.
Toprağın bitkiler tarafından kullanışlı hale gelebilmesi için toprağın Humik asit içeriğinin oldukça yüksek olması gerekmektedir.
Fakat Humik asitlerin etkinliği ve faydaları topraktan toprağa değişmekte olup iklim ve ekim tarihi gibi çevresel şartlara bağlı kalmaktadır.
Tarihin ilk zamanlarından beri bitki ve hayvan kalıntılarının fosilleşmesi ile meydana gelen kömür, mineral madde tabakaları ile
üst üste konularak basınca maruz kalan ve daha sonra katmanlar halinde oluşan humus türlerinin çoğunu içermektedir.
Kömür oluşma mekanizması şu şekilde açıklanmıştır: turba (peat) önce linyite, daha sonra bitümen kömüre ve sonunda da antrasit kömüre dönüşmektedir.
Bu oluşum bir ısıl işlem boyunca kısmi damıtma yöntemi ile doğal olarak meydana gelmektedir.
Kahverenkli kömür veya linyit oluşma sistemi kimyasal ve fiziksel özelliklere göre değişmektedir.
Kömür oluşumu ile alakalı kimyasal işlemler hakkındaki çalışmalar Humik asitler, fülvik asitler ve ülmik asitleri ilgilendiren değişik hipotezlere sebebiyet vermiştir.
Toprağın oluşumu ana kaya üzerindeki organik maddelerin farklı formlarının hareketi ile yakından alakalıdır.
Biojeokimyacılar demir, kükürt, silis, fosfor ve diğer elementlerin doğal dönüşümünü sağlayan katılımcının mikroorganizmalar olduğunu birçok araştırmalarında göstermişlerdir.
Verimli toprağın üretiminde mineralizasyon boyunca gerekli besin maddelerinin ortaya çıkmasını sağlayan kaynak olarak Humik asitler çeşitli yönleri ile önemli rol oynarlar.
Bitki için besin kaynağı olmanın ve yapısal oluşumdaki oldukça önemli faktörünün yanı sıra, Humik asitler toprağın fiziksel özelliği (su tutma kapasitesi gibi) üzerinde temel bir etkiye sahiptir.
Ayrıca, Humik asitler iyon değişim kapasitesi ve tamponlama özelliği (pH dengesi) gibi fiziko-kimyasal özellikleri de büyük
oranda belirlemektedir.
Bu özellikler sadece bitki besin maddelerinin bitki tarafından alınması ve toprakta tutunmasını sağlamakla kalmaz, toprak
tuzlanmasının (asiditesinin) olumsuz etkilerinden de korumaktadır.
Yeterli düzeyde Humik asit içeren bir toprağın bitki gelişimi ve büyümesine olumlu ve net bir etki sağlayacağı kati delillerle
ortaya konmuştur.
Diğer kullanımları
Humik asitler sadece tarım alanında kullanılmamaktadır.
Günümüzde ucuz bir kaynak olarak birçok sektörde hızla kullanılmaya başlanmıştır.
Bu sektörlerin başında çevre teknolojileri, sondaj teknolojileri, tutkal, boya, baskı mürekkepleri, kazan besi suyu şartlandırıcıları gibi kimya teknolojileri gelmektedir.
Ayrıca kanatlı ve büyük baş hayvanlarda hastalıklara karşı mukavemet sağlamada, yenilen yemlerin ete dönüşümünde, süt veriminin artmasında, yumurta kalitesinde faydalar tespit edilmiştir.
Konu AIDS başta olmak üzere astım, bronşit, grip, mide rahatsızlıkları, böbrek taşı ber tarafı, hemeroit, deri kanseri, kan kougulantı, kansızlık, aşırı uyku, iştahsızlık gibi tıpta oldukça yaygın karşılaşılan problemlerin çözümü konularında humik asitlerin kullanımı araştırılmaktadır.